Arzu Başkan

Tarih: 04.07.2025 09:01

Gözümüzle gördüğümüz, gönlümüzle yandığımız

Facebook Twitter Linked-in

Yine bir yaz… Ve yine dumanın, alevin, acının sardığı bir memleket. Türkiye’nin her köşesi yanıyor. Bu kez İzmir Çeşme, Ödemiş, Manisa, Balıkesir… Yangınlar artık sadece kırsalı değil, otobanları, mahalleleri, insanların evlerinin arkasını tehdit eder hale geldi. Artık sadece orman değil, yaşam yanıyor.

Geçen hafta Bodrum’dan İstanbul’a dönerken, İzmir otobanında arka arkaya dizilmiş onlarca itfaiye aracı gördüm. 50’ye yakın araç, konvoy halinde yangına yetişmeye çalışıyordu. Gözlerim doldu. Çünkü bu manzara, artık “felaket” kelimesinin bile yetersiz kaldığı bir gerçeği gösteriyor. Koca bir Ege yanıyor… Ve biz, elimiz kolumuz bağlı seyrediyoruz.

Ben bu topraklarda büyüdüm. Yıllardır yazlık olarak Bodrum’da yaşıyorum. Eskiden orman yangını dediğimiz şey yılda bir, belki iki kere olurdu. Şimdi ise neredeyse yaz aylarının takvimi oldu: Haziran geldi mi yangınlar başlar, Temmuz’da zirve yapar, Ağustos’ta umutlar tükenir. Ne değişti? Hangi doğa kuralı bozuldu da memleket bu kadar yanar oldu?

Geçenlerde evimin arkasındaki tepe alev aldı. Dumanın, alevin kokusu o kadar yakındı ki… Helikopterler denizden su alıp tepenin üzerine bırakıyordu. Ama ne acıdır ki, bu helikopterler yüzme teknelerinin hemen yanından, insanların yüzdüğü sulardan su alıyordu. Koordinasyon yoktu. Aciliyet çoktu ama sistem zayıftı.

Biz artık bu yangınları “olağan” hale getiriyoruz. Ama bu normal değil. İnsanların evlerinden olup konteynerlere taşınması, otobanların kapanması, yaşam alanlarının daralması hiçbir toplumun kabullenmemesi gereken bir trajedidir. Dünya’da da yangınlar olur, evet. Ama bu boyutta değil. Bu sıklıkta değil. Ve bu kadar can yakan şekilde değil.

Türkiye, sadece ormanlarını değil, geleceğini de yakıyor. Yangınlara karşı bir havacılık filosu kurmak, teknolojik erken uyarı sistemleri geliştirmek, insan eliyle çıkarılan yangınlara caydırıcı cezalar vermek artık bir “temenni” değil, bir mecburiyet. Bu ülkede artık hiçbir yaz, “yine yandık” diye başlamamalı.

Yangınların alevleri sadece çamları değil, içimizi de kül ediyor. Ama umuyorum… Hayır, diliyorum ki; hem siyasette, hem ekonomide, hem çevre politikalarında artık bu yangınlar son bulur. Bir daha ne otoban kapanır, ne çocuklar dumanla uyanır, ne de biz oturup bu satırları yazmak zorunda kalırız.

Sağlıcakla kalın.
Özgürce yanan değil, özgürce yaşayan bir Türkiye dileğiyle…


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —