Baki Alkaçar

Tarih: 09.09.2025 09:40

Ekonomi niye böyle -2

Facebook Twitter Linked-in

Her şey için şemamız vardır. Cisimleri, nesneleri, canlıları bu şemalarla anlarız. Olayları da. Her olayın neden ve nasıl meydana geldiği konusunda şemamız vardır. Bilgilerimizin, tecrübelerimizin, çözümleme yeteneklerimizin şekillendirdiği bu stratejiler bir olayı çözümlerken nereye bakmamız gerektiğini, hangi verileri toplayacağımızı, hangi soruları soracağımızı bize dikte ederler. 

“Ekonomi Niye Böyle” yazısında da yazarımız çeşitli verileri kullanmış. İşsizlik, genç işsizlik, kadın işsizlik oranı, haftalık ortalama çalışma süresi, (bunları bu senenin ikinci çeyreği itibariyle ele almış), Sonra tarım ve sanayi verilerinden söz etmiş. Burada bir otoriteye başvurmuş. (Biliyorsunuz otoriteler de düşünme ve karar verme sürecinde önemli kolaylaştırıcılardandır. Otorite olduğuna göre sözü geçerlidir diye düşünülür ve inandırıcılık artar). Yazarımız, İSO’nun Temmuz ayı verilerine göre sanayi üretiminde son 10 ayın en sert düşüşünü yaşadığımızı ifade ederek, üretici maliyetlerinin kur baskısıyla arttığını belirtmiş (burada veriyi yorumlamış). Arkasından da İSO Başkanı’nın “Sanayimiz için alarm zilleri çok güçlü bir biçimde çalıyor… Durum çok ciddi” sözlerine yer vermiş ve “teknik rakamlarla vahim durumun” ortaya konulduğunu da eklemiş. 

Biliyorsunuz az veriyle çok tutarlı hikayeler yazmak mümkün. Bunu söylerken, yazarımızı eleştirmediğimi sadece kullandığı akıl yürütmeyi irdelediğimi ifade etmeliyim. Hepimizin düşünme ve karar verme sürecinde sıklıkla yaptığımız akıl yürütme şeklini saygın bir yazarımız üzerinden somut biçimde ortaya koymaya çalışıyorum. 

Bu çıkmayı yaptıktan sonra şimdi izninizle yazarımızın İSO Başkanı’ndan yaptığı alıntıya kısaca değineyim. Çünkü Başkan’ın söylediklerinde de düşünme ve karar vermeyle ilgili ilginç noktalar var. 

Başkan, sanayiden bahsederken “Sanayimiz için alarm zilleri çok güçlü bir biçimde çalıyor… Durum çok ciddi” diyor. Sanayimiz… Bizim sanayimiz… Bu ifadeyle sanayimizi benimsiyoruz, sahipleniyoruz ve bu üretim faaliyetini adeta bir kişi gibi zihnimizde canlandırıyoruz. Kişileştiriyoruz yani üretim faaliyetini. Ve bu sanayi kişisinin durum da kötü, çünkü “onun için alarm zilleri çalıyor”. 

Cansız bir nesneyi veya bir işlemi niye kişileştiririz? 

İki nedenle: Bir ele aldığımız konunun muhataplarımızın zihninde somut biçimde canlanmasını sağlamak istediğimiz için. İki, olguyu kendimizden uzakta bir yere koymak için. 

Böylece olguyla aramıza mesafe koyar, olup biten olumsuzluklarda bizim sorumluluğumuz olmadığını da ifade etmiş oluruz. (Trafik canavarı metaforunda olduğu gibi). 

“Sanayimizin durumu çok ciddi”.  Başkan “Alarm zilleri” metaforuyla duruma acil müdahale edilmesi gerektiğini belirtiyor. Müdahale edin veya edelim yani. 

Yazıda ilginç bir şey daha var. Tam burada. Buna ardışıklık yanılsaması diyoruz düşünme ve karar verme alanında. Bildiğiniz gibi insan zihni birbirinin peşi sıra gelen iki şeyi birbiriyle ilişkilendirmeye eğilimlidir. Genellikle birinciyi ikincinin nedeni veya ikinciyi birincinin sonucuymuş gibi bir algılarız. Hepimizin içine çok sık düştüğü bir yanılgı çeşididir. 

Yazarımız şöyle yazıyor; “İstanbul Sanayi Odası’nın Temmuz 2025 verilerine göre, sanayi üretimde son 10 ayın en sert düşüşü yaşanırken üretici maliyetleri kur baskısıyla arttı. İSO Başkanı Erdal Bahçıvan “Sanayimiz için alarm zilleri çok güçlü bir biçimde çalıyor…Durum çok ciddi” diye konuştu” Bu ifadelerden, biz okuyucular, kaçınılmaz olarak sanayimizin içine düştüğü acil müdahale gerektiren durumun nedeninin kur baskısıyla artan maliyetler olduğunu düşünüyoruz. 

Peki kura baskı yapan kim? Ekonomi yönetimi (mi?). 

Nitekim bu ifadeden sonra yazarımız hemen Ekonomi Bakanı’nı hatırlatıyor. 

Metafor kullanımı ve ardışıklık okuyucuya, sanayinin içine düştüğü durumdan sanayicinin hiçbir sorumluluğu olmadığını fakat kurlara baskı yapma gücünü elinde tutan ekonomi yönetiminin sorumlu olduğunu fısıldıyor. 

“Haklı olarak diyebilirsiniz ki, Mehmet Şimşek ne yapıyor?” Şimşek ve Merkez Bankası’ndaki arkadaşları “sıkı para”dan başka bir şey yapamıyor. (“Yapamıyor”, yapamıyorlar. Onlar da çaresiz, herhalde başka şey de var).

“Dikkat ettiniz mi, “Şimşek ve Merkez Bankası’ndaki arkadaşları” diyorum… Çünkü  mesela BDDK’nın başında “faiz sebeptir” tezine inanan Şahap Kavcıoğlu var. Kavcıoğlu, “Merkez Bankası’nın bağımsızlığını Sorosçular istiyor” diye yazmış bir ekonomistti” diye de ekliyor. 

Aslında yazarımız, Kavcıoğlu’nun para politikasına etkisinin olmadığını biliyor. Çünkü Kavcıoğlu bugün BDDK’nın başında ve BDDK para politikasıyla ilgili bir kurum değil. Kavcıoğlu’nun hangi teze inandığı ve geçmişte hangi görüşü savunduğunun şu anda “Şimşek ve Merkez Bankası’ndaki arkadaşları”nın uyguladığı politikalar açısından da hiçbir önemi yok. Bu ilgisiz bir veri. Ama hepimiz bazen görüşümüzün doğruluğunu karşımızdakine kanıtlamak için ilgisiz verileri de kullanırız. Buna ilgisiz veriyi kullanma kolaylaştırıcısı diyoruz literatürde. Yazarımız da öyle yapıyor.

Bu satırlardan sonra yazarımız “Oysa, tarihimizdeki başarılı reform örneklerinde Turgut Özal ve Kemal Derviş, reform programı ortaya koymuşlar ve bu programa inanmış teknokrat ekibiyle reformları yönetmişlerdi. Herkeste güven yaratarak ülkeye ciddi kaynak girişi sağlamışlardı” diye devam ediyor. 

Geçen hafta bu başarılı örneklere ben de değinmiştim hatırlarsınız. 1960’ların planlı ekonomiyi ve ithal ikameci politikalarını ülke ekonomisine kazandıran başarılı reformlar bir süre sonra tıkanınca Özal 1980’de bu defa o politikaların 180 derece zıddı olarak, ülkeyi dışa açan ve serbest piyasacılığı getiren, bir başka başarılı reforma imza atmıştı. Onun başarılı reformundan sonra da Kemal Derviş 2001’de yeniden bir başka başarılı reform yapmıştı. Şimdi de Kemal Derviş’in başarılı reformunun ardından bir başka başarılı reformcuyu bekliyoruz. 

“Şimşek ise ortaya bir “reform programı” koymadı, koyamadı. Sadece “Orta Vadeli Program” koydu. Programı piyasa beğendi, IMF ve Moody’s gibi kurumlar destekledi. Olumlu etkisi de oldu, enflasyon düşüyor. Fakat kaynak girişi sağlayamadığı için “acı ilaç” çok acı veriyor. 

Kurumsal ve hukuki güven ortamını oluşturmadan kaynak girişi sağlanamıyor.” 

Bu konuya devam edelim. Hem konu önemli hem de düşünme ve karar verme açısından ilginç örnekler ortaya çıkıyor. 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —