Mehmet Demiray

Tarih: 21.08.2025 11:00

Eğitimin sunduğu ayrıcalık: Merdiven mi sahne mi?

Facebook Twitter Linked-in

VIP bölümü olmayan, bilet kategorileri arasında fark hissetmeyen seyirciler, yaşadıkları haksızlığı sosyal medyada “royal we” (toplum adına konuşan üstten bir “biz”) üslubuyla dile getiriyorlardı: “Biz bu ülkenin en iyi eğitimini almış insanlarıyız, bize böyle davranamazsınız.” Şikâyet aslında yalnızca kötü hizmete değil, ayrıcalıklı hissetme halinin görmezden gelinmesineydi. Dikkat edin: mesele parayı verip bilet almak değil; eğitimin verdiği konumla konuşma yetkisini hissetmek.

Eğitim, Türkiye’de en eski ayrıcalık sembollerinden biridir.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e miras kalan toplumsal yapı, ne aristokrasiye ne de oturmuş bir burjuvaziye sahipti. Hatta Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde, toplumun sınıfsız olduğu bile iddia edildi. Oysa herhangi bir toplum gibi, eşitsizlikler mevcuttu; bazıları için imkânlar erişilebilir, bazıları için hayal bile edilemezdi.

Genç Cumhuriyet’in en kıymetli sermayesi eğitim oldu. Çünkü savaşlarla yitirilmiş yetişmiş nüfus ve düşük okullaşma oranı, eğitimli bireyi altın değerinde kıldı. Bu durumu şahsen hissettiğim bir sahne hâlâ gözümün önünde: ODTÜ Sosyoloji’de, Nuran Hortaçsu’nun verdiği Sosyal Psikoloji dersi için “aile ağacı” hazırlarken herkesin hikâyesinde aynı iz vardı; dedeler geniş Osmanlı coğrafyasının bir ucundan ötekine savrulmuştu ama en dramatik değişim, eğitime ulaşan ilk kuşakla yaşanmıştı. Köyden çıkıp öğretmen olan bir dede, sadece ailesinin değil, bütün sülalenin kaderini değiştirmişti. O tek diploma, hem geçim güvencesi hem de toplumsal yükselişin anahtarıydı.

Bir Zamanlar Merdivendi, Şimdi Yerinde Sayıyor

1960’lara kadar bu etki sürdü. Tek bir mühendis, tek bir memur, kuşağın tamamını yukarı taşıyabiliyordu. Ama 1980’lerden itibaren iç göçün yavaşlaması ve şehirleşmenin doygunluğa ulaşması, bu merdivenin basamaklarını aşındırdı. 2000’lerden sonra üniversite sayısı patladı; artık her iki öğrenciden biri bir üniversiteye giriyor ama diplomanın ekonomik karşılığı hızla eriyor.

Bugün sosyal medyada dolaşan espriler tesadüf değil: “Mühendis oldum ama duvar ustası kadar kazanamıyorum.” İstatistikler de bunu doğruluyor. Türkiye’de 2017 itibarıyla üniversite eğitiminin özel getirisi %16 iken, ABD’de %12,5, Rusya’da %5–6. Kağıt üzerinde rakam yüksek görünse de, ortalama gelir düşük olduğu için çoğu aile için yatırımın geri dönüşü (harcanan para ve zamanın karşılığını almak) gerçekleş(e)miyor.

Sermaye Türleri ve Diplomanın Yolculuğu

Fransız sosyolog Pierre Bourdieu, toplumda farklı sermaye türlerinden söz eder: ekonomik sermaye (para, gelir), kültürel sermaye (bilgi, diploma), sosyal sermaye (ilişkiler) ve bunların prestije dönüşmüş hali olan sembolik sermaye. Diploma da dönemlere göre bu sermayeler arasında dolaştı:

Bir başka deyişle: Diploma bir zamanlar yukarı çıkışın merdiveniydi, bugün çoğu kez insanların kendini göstereceği podyuma çıkış bileti; sadece yukarıda olma hissi veriyor.

Son günlerde gündemdeki sahte diplomalar da bu dönüşümün patolojik bir yansıması. İş garantisi yok, maaş artışı yok; ama o kâğıt, sembolik ayrıcalık sağlıyor. Sahte diplomayı kovalayanın derdi, gerçekten öğrenmek değil; sadece “biz” diyebilecek konuma ait görünmek.

Yukarı Çıkışın Merdiveninden Yukarıda Gösteren Podyuma 

Eğitim, Türkiye’de uzun süre toplumsal mobilitenin en sağlam aracıydı. Bugün ise çoğu kez, prestij ve aidiyet hissi üreten bir göstergeye dönüştü. Diplomanın işlevi, ekonomik kazançtan çok, toplum içinde bir ses tonuna, bir “biz” diline bürünmek.

Kısacası Eğitim: Bir zamanların, merdivenleri ikişer ikişer tırmandıran, sınıf atlama aracı, günümüzde ise topluma kendini göstermeyi ve topluma yukarıda bakmayı sağlayan podyuma çıkış kartı.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —