Çin'den bilim kurgu filmlerini aratmayan bir haber geldi. Guangzhou merkezli Kaiwa Technology'nin kurucusu Dr.Zhang Qifeng, bir robotun karnında yapay rahim sayesinde bebek taşıyabileceğini duyurdu. Üstelik bu süreç tam dokuz ay sürecek ve sonunda robot gerçek bir bebek doğuracak.
Durumlar bu mahalde olunca insan sorguluyor. Terliğe darılır, yastığa sarılır, yorgana kızar yalnızlıkla, toplumsal boyutta yalnızlık resmen toplu fotoğraf çekmekle, vesikalık fotoğraf çekmek gibi yalın bir durum. Evet yalnız kelimesi ile yalın kelimesi aynı kökten geliyor. Yalnızlık sadece bir his değil, dijital ortama bakarsanız aynı zamanda bir pazar fırsatı olarak konumlandırılıyor. Resmen modern hayatın bir yan ürünü haline dönüşüyorsunuz.
Peki bu dönüşüm ya bundan daha derin bir şeyse? Ya yalnızlık sadece tesadüfen içine düştüğümüz bir şey değil de sistemin sessizce teşvik ettiği bir şeyse?
Bugün hayatın nasıl kurulduğunu bir düşünelim. İster bekar olun, ister evli olun, ister ev arkadaşlarınız olsun, ister kalabalık bir ailede yaşıyor olun, sistem sizi yine de bireysel bir birim olarak işlev görmeye zorluyor. Her kişi kendi aboneliğine, kendi çevrimiçi kimliğine, kendi pazarlama hedefine dönüştürülüyor. Dört kişiyle yaşasanız bile, her birinizin kendi yemek dağıtım uygulamanız, kendi fitness planınız, dünyanızı yöneten kendi algoritmanız, hatta su içmeniz için bile kendi programlarınız telefonlarınızda dijital hizmet veriyor. Mesele sadece yalnız yaşamak değil, fiziksel olarak geniş bir çevreniz olsanız bile ekonomik olarak izole olmak zorunda bırakılıyoruz.
Ve işte tam da bu noktada işler daha da rahatsız edici hale geliyor: Ne kadar izole olursanız, piyasa size o kadar çok şey satabilir. Yalnızlık kârlı hale geliyor. Komşunuza yaslanmak yerine, bir görev uygulaması için ödeme yapıyorsunuz. Ailenize güvenmek yerine, yardım alıyorsunuz. Kaynakları paylaşmak yerine, her şeyin kendi versiyonunu satın almanız teşvik ediliyor. Duygusal destek bile dijital işlemlerle yapılır hale geldi; Terapi uygulamaları, flört platformları, "sağlık" “ekonomi” abonelikleri. Uzaktan çalışma bile bunun bir paçası, şirket arkadaşlarınızla, espri yapmak, çözüm üretmek, birlikte yemek yemek yerine izole edilmiş bir ortamda uzaktan bağlanarak yalnız bir çalışma şekli. Tüm bağlantılarımız bir ürüne dönüştürülüyor. Ve ne kadar az bağlantınız varsa, o kadar çok ödemeye razı oluyorsunuz.
Bunların sonucu ne derseniz? Bir geri bildirim döngüsü. İnsanlar kendilerini ne kadar kopuk hissederlerse, o kopukluğu daha da derinleştiren yollarla rahatlama arayışına giriyorlar; daha fazla gezinme, daha fazla alışveriş, toplulukmuş gibi görünen ama aslında hizmet sunmaya yönelik daha fazla hizmet. Biz buna ilerleme diyoruz. Ama aslında, aidiyet, sevgi, amaç gibi en temel insan ihtiyaçlarımızın dijital pazarlar aracılığıyla yeniden yönlendirildiği bir dünyaya adım atmış bulunuyoruz.
İlişkilerden bahsetme biçimimiz bile değişti. Arkadaşların yerini “takipçiler", toplulukların yerini "grup üyelikleri" aldı. Yakınlık beğenilerle ölçülüyor. Bir mahalleye değil, bir platforma üye oluyorsunuz. Güven artık yüz yüze kurulan bir şey değil, yıldız derecelendirmelerine ve doğrulama rozetlerine bağlı.
Aynı zamanda, ortak alanlar, sosyal tesisler, geniş aileler, kütüphaneler, parklar ve bahçeler gibi gerçek bağ yaratan mekanlar da hızlıca ve sessizce dijital alternatiflerle değiştirildiler. Geniş aileler bile WhatsApp gruplar üzerinden görüşmelerini yapar oldu. Her şey bizi parçalayıp, bölüp yalnızlığa doğru sürüklüyor.
Bu sadece şanssızlık veya kültürel bir sapma değil, yapısal bir durum. İnsanlar birbirinden kopuk olduğunda en iyi şekilde işleyen bir ekonomi inşa ettik. Bağlantılı bir nüfus birbirine yaslanır. Atomize olmuş bir nüfus ise sisteme yaslanır. Ve bu sistem, meşgul, endişeli, hareketli, üretken ve her zaman biraz yalnız olduğumuzda gelişir.
Belki de asıl sormamız gereken soru "Nasıl bu kadar yalnız kaldık?" değil, "İnsanlar gerçekten birbirine bağlı, ayakları yere basan ve birbirlerini destekleyen insanlar olsaydı, onların izolasyonları etrafında kurulan tüm endüstrilere ne olurdu?" olmalı.
Güçlü aile bağları, güvenilir komşular ve gerçek bir topluluk olsaydı, insanlar birbirlerinden gerçekten ihtiyaç duydukları şeylere sahip olsaydı, ekonomimizin büyük bir bölümü çökerdi. Boşluğu doldurmak için tasarlanmış uygulamalar, hizmetler, ürünler? Bunlara gerek kalmazdı. Ve bu size bir şey anlatıyor.
Yalnız kaldığımızda, şartların zorlaması mı kendimizin seçimimi olduğunu fark edene kadar, toplumdan kopukluğu ilerleme sanıp normalmiş gibi göstermeye devam edeceğiz ve bu yalnızlıklarımız ile dijital pazarları büyüteceğiz.