Ancak belki de asıl problem, pistte değil, yorum yapanların kafasındaydı.
Evvelki gün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı taşıyan uçak Mısır’a doğru yola çıktı. Ancak iddiaya göre, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun da aynı zirveye katılacak olması üzerine uçak bir süre rotasını değiştirdi. Ardından Netanyahu’nun katılımının iptal edildiği açıklanınca, Cumhurbaşkanlığı uçağı yeniden Mısır’a yöneldi.
Kısa sürede sosyal medya “kahramanlık destanları”yla doldu. “Sayın Cumhurbaşkanımız Netenyahu’ya haddini bildirdi!” , “İkinci One Minute” türü manşetlerden, “Türkiye barış zirvesinin onurunu kurtardı!” yorumlarına kadar uzanan bir dalga… Oysa bu, devletlerin sıkça başvurduğu bir algı yönetimi refleksiydi ve de çok doğru bir şekilde yönetildi. Diplomasi bazen sessiz bir dille mesaj verir; bazen de iç kamuoyuna yönelik bir dengeleme hamlesiyle. Bu olayda ikisi birden vardı — özellikle de bir anlamda bu barış anlaşmasının, İsrail’in yaptığı katliamlara son ana kadar destek veren Amerika ve Trump’ın “büyük çabaları” ve “ikna” gücüyle doğduğunu düşünürsek…
Bir kısım “gazetecimsi” ve aslında büyükelçi olmak isteyip, o amaçla gazetecilik yapan (Hande Fırat’tan bahsediyorum) isimler ve sosyal medya habercileri olaydan kahramanlık çıkarmaya ve adeta yeni bir “one minute” sahnesi arayışına girerken, Abdülkadir Selvi gibi soğukkanlı analiz yapabilen birkaç gazeteci, meselenin diplomatik yönüne dikkat çekip ölçülü bir okuma sundular.
Elbette devletler, bazen sembolik hamlelerle mesaj verir. Bu, doğrudur; siyasetin ve diplomasinin doğasında vardır. Ancak medya, bu sembolleri akıl yerine duyguyla yorumlamaya başladığında iletişim stratejisi zarar görür. İletişim, abartıyla değil ölçüyle yapılır. Her krizde “tarihi an” ilan edenler, farkında olmadan o anların değerini de tüketiyorlar.
Bu tablo aynı zamanda ister istemez şu soruyu da akla getiriyor: İktidara yakın kimi gazeteciler, Cumhurbaşkanı Erdoğan sonrası döneme dair kendi pozisyonlarını mı inşa etmeye başladı? Geçtiğimiz günlerde CNN Türk ekranlarında yaşanan tartışmalar, bu “yeni pozisyonlanmanın” sinyallerini veriyor gibiydi. Kimileri geleceğe yatırım yapıyor, kimileri hâlâ geçmişin sloganlarıyla günü kurtarmaya çalışıyor.
Ama şu artık bir gerçek ki; niteliksiz iletişimci aparatlar hem devletin hem hükümetin hem de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iletişimine zarar veriyor