Hatırlayacaksınız, geçtiğimiz günlerde maliye bakanının vergiyle ilgili sözleri iş dünyasında büyük bir yankı yapmıştı.
Maliye Bakanı Şimşek röportaj verirken ne demişti? "Bütün Organize Sanayi Bölgeleri'nin (OSB) giriş ve çıkışlarında sürekli bir şekilde maliye ayağı olacak. Bütün hallerin giriş ve çıkışlarında kalıcı maliye olacak. Öyle arada sırada gideyim değil. Biz kalıcı mekân kuracağız. Bütün şehir giriş ve çıkışları, büyükşehirlerden bahsediyorum bütün illerin bütün ana arterlerin giriş ve çıkışlarında maliye olacak".
Şimşek’in vergi adaletini sağlayacağını ileri sürdüğü bu öneriye iş dünyasının en büyük temsilcisi Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Başkanı aracılığıyla sosyal medyadan bir cevap verdi; “Vergi denetimine karşı değiliz. Kayıt dışı ekonomiyle mücadeleyi destekliyoruz. Vergi sistemi adil ve şeffaf olmalı. Girişimcinin çalışma şevkini kırmamalı. Her işletmenin, her fabrikanın kapısına vergi memuru koyarak, polisiye tedbirler alarak, vergi gelirleri artırılamaz. Hakkaniyet de sağlanamaz".
Önemli bir tartışma ve de ilginç. Düşünme ve karar verme boyutuyla ele alındığında daha da ilginç.
İnsan önce böyle bir önemli bir konuyu Sayın Bakan’ın niye bir röportaj esnasında dile getirdiğini merak ediyor. Sonra da iş dünyasının Bakan’a (bir bakana, konuyla ilgili doğrudan sorumlu ve en yetkili kamu görevlisine), neden sosyal medyadan cevap verdiğini sorguluyor. Gerçi artık en önemli konularda bile sosyal medyadan mesajlar verilmesine sıkça rastlanıyor ama burada son derece ciddi bir konuda bir tartışma başlatma girişimi söz konusu. İnsan böyle mi olmalı diye sormadan edemiyor. Sonra da ardından, her iki tarafın da kamuoyu önünde konunun ciddiyetiyle bağdaşmayan bir yöntemle fikir teatisinde bulunmasının nedeni acaba ne olabilir diye ekliyor.
Sayın Bakan’ın kullandığı dil de ilginç; “Bütün giriş çıkışlar…Bütün şehir giriş ve çıkışları, bütün ana arterler”.
Sizde de olağanüstü bir durum olduğu izlenimi uyandı mı? Zihninizde, filmlerde gördüğünüz kaçakları yakalamak için telaş içinde oraya buraya koşuşan, sağa sola talimatlar yağdıran bir şerif imajı belirdi mi?” Bütün giriş çıkışlar… Yakalayın! Fazla uzağa gitmiş olamazlar!”
TOBB Başkanı’nın zihninde de böyle bir izlenim uyanmış olmalı ki, o da “polisiye tedbirler”e itiraz ediyor. Fakat aynı imaja katkı yapmaktan da geri kalmıyor. Başkanın şu anda benzerleri faaliyette olan OSB’lere, şehirlerin ana arterlerine ve giriş çıkışlarına konulacak vergi denetim merkezlerini “her işletmenin, her fabrikanın kapısına dikilmiş vergi memuru” imajıyla takdim etmesi vergiyle ilgili olumsuz zihinsel şemayı güçlendirmekten başka bir şey değil. Mükelleflere, bir anlamda, “gözetim altındasınız, işletmenizin fabrikanızın kapısını tutmuşlar” imajını telkin ediyor. Sayın Bakan’ın da Sayın TOBB Başkanı’nın da bunu kasıtlı yaptıklarını sanmıyorum. Onlar uzun süredir mevcut olan bir zihin yapısının etkisindeler. Vergi ve mükellef neredeyse her zaman bu şekilde resmedilmiştir ülkemizde. Vergi sıklıkla adli bir meseleymiş gibi takdim edilmiş ve insanların zihni böyle şekillendirilmiştir.
Oysa vergiye çok farklı bir zihinsel şemayla bakabiliriz. Örneğin, Sezai Karakoç’un ifadesiyle vergiyi halkla devlet arasındaki ilişkinin niteliğini ölçen bir gösterge olarak da düşünmek mümkündür. Vergi, bu zihinsel şemada, bir yandan halkın topluma karşı sorumluluğunu ne kadar yerine getirdiğinin bir göstergesiyken bir yandan da devlete ve devleti yönetenlere ne kadar güvendiğini dışa vuran bir araçtır. Yani kişi vergisini verirken bir yandan içinde yaşadığı topluma, toplumun her bireyine karşı sorumluğunu yerine getirmekte, bir yandan da yöneticilere, toplanan vergileri yerindelik ilkesine göre harcayacaklarına olan inancını ifade etmektedir.
Vergi, devleti yönetenler açısından da bir test niteliğindedir. Yönetenler vergiyi sağlıklı biçimde toplayabildiği ölçüde, toplumun güvenini kazanmış ve halka karşı sorumluluklarını yerine getirmiş demektir. Bu zihinsel şemada vergi, alacak-borç ilişkisine konu ekonomi dünyasının bir unsuru değildir, toplumsal sorumluluğun yerine getirilmesi, dayanışma, birlik ve beraberliğin konusu sosyal dünyanın bir kavramıdır.
Eğer vergi tahsilatının artması, kayıp kaçağın azaltılması isteniyorsa toplumun ve bireylerin zihinsel şemasının değiştirilmesi, birey-toplum-devlet arasındaki güvenin ve dayanışmanın güçlendirilmesi şarttır. Uzun vadede sağlıklı olan bu yöntemdir.
Ancak, bu yolun uzun ve çaba gerektirdiğini, insanlarınsa aceleci ve fazla zahmete katlanmak istemediklerini biliyoruz. Bu nedenle kısa vadede pratik bir yöntem bulmak gerek. Sanıyorum, böyle bir yol var;
Mesela bankaların kredi verirken tüzel kişilerden vergi borçları olmadıklarına dair belge istemeleri zorunlu hale getirilebilir. Şu anda ihtiyari olan bu şart, vergi borçlarının ödenmesini sağlayacak biçimde de güçlendirilebilir. (Eczanelerin hasta muayene ve ilaç katkı paylarını Sağlık Bakanlığı adına tahsil ettiği bir ülkede bankalar neden vergi ödenmesini özendirici bir rol oynamasın? Eczacı ile bankacıyı aynı kefeye koyarak işi hafiflettiğimi düşünmeyin. Sağlık sektöründe böyle bir yöntem uygulanabiliyorsa bankacılık sektöründe de uygulanabilir demek istiyorum. Ayrıca, birçok sosyal proje imza atmaya çalışan bankalara bu yolla topluma bir başka biçimde de katkı yapma fırsatı verilmiş olmaz mı?
Bu basit düzenleme, devletin hiçbir ekstra masrafa katlanmasına gerek kalmadan, hiçbir girişimcinin de çalışma şevkini kırmadan, vergi denetimini, tahsilatını, adalet ilkesini güçlendirecek ve vergi sistemini iyileştirecektir.
Böyle bir düzenlemenin Maliye Bakanımızı memnun edeceğine hiç kuşku yok. İş dünyasının vergi denetimine karşı olmadığı, şeffaf ve adil bir vergi düzeninden yana olduğu düşünüldüğünde onların da bu düzenlemeye destek vereceğine hiç şüphe yok.
Herkes elini taşın altına koymalı deniliyorsa, toplumsal sorumluluğun yerine getirilmesini kim istemez?
Günün sorusu: Aşağıda sayılar ve X işaretini görüyorsunuz. Sizce X’in yerine hangi sayıyı koymalıyım? 2 4 6 X |
[1] Sezai Karakoç, Farklar, Günlük Yazılar I, Diriliş Yayınları, İstanbul, 2011, s. 96,97.