Joseph Goebbels’e atfedilen propaganda yaklaşımına[1] göre kitleleri ikna etmek bireyleri ikna etmekten daha kolaydır. Bunun için bazı temel ilkeleri izlemenin yeterli olduğu bile ileri sürülebilir.
Birinci ilke kitle tanımından hareket ediyor; Buna göre “propaganda popüler olmalıdır. Propagandanın düzeyi hedef aldığı bireylerin en az zeki olanına göre ayarlanmalıdır. İkna etmek için kitle ne kadar büyükse, zihinsel çaba o kadar küçük olmalıdır. Kitlelerin algılama kapasitesi sınırlıdır ve anlayışları zayıftır; ayrıca kolayca unutmak gibi büyük yetenekleri vardır”.
İkinci ilke; “Propaganda az sayıda fikirle sınırlandırılmalı ve yorulmadan tekrarlanmalıdır. Farklı bakış açılarından tekrar tekrar sunulmalı ancak her zaman aynı kavram üzerinde birleşmelidir. Çatlaklar veya şüpheler olmamalıdır".
Üçüncü ilke; “Propaganda tek bir ilke ve tek bir sembolü benimsemelidir. Karşıt görüşler ne kadar çeşitli olursa olsun tekleştirilmeli ve kişiselleştirilmelidir.”
Dördüncü ilke; “Genel bir kural olarak propaganda, ulusal bir mitoloji, geleneksel nefret veya önyargıların karışımı olmalıdır. Her zaman önceden var olan bir zeminden hareket edilmeli ve içgüdüsel yaklaşımları harekete geçirebilecek argümanlar dile getirmelidir.”
Beşinci ilke; “Ortada bir görüş birliği varmış izlenimi yaratmalıdır. Böylece insanlar herkes gibi düşünmeye özendirilmelidir.”
Sizce gerçekten bu ilkeler kitleleri yönlendirmek için yeterli midir? Dünya siyasetine baktığımızda bunun örneklerinin olduğunu söylemek mümkün mü?
“Make Amerika Great Again”, “Yes We Can” gibi Amerikan politikasında akılda kalan sloganlar bu propaganda tekniğinin bir yansıması mı?
Bu soruları, Jack Seguela ve Frank Luntz’a da değindikten sonra cevaplamaya çalışalım.