O bildiğin sıcak Temmuz sabahlarından biri yaklaşıyor. Fransa’nın kuzeyinde bir köy yolu sessizliğe bürünmüşken, bir anda bir motosikletin uğultusu duyulacak, ardından helikopterler belirecek ve pelotonun gölgesi toprak bir yolda uzayıp gidecek.
Evet, Tour de France geliyor. Yüz yılı aşkın süredir yaz aylarına adını kazıyan bu büyük hikâyenin yeni bir sayfası açılıyor. Hazır mısın? Tour de France, 1903’te bir gazetenin satışlarını artırmak için başlatıldı. Ancak kısa sürede, yalnızca Fransa’nın değil, tüm dünyanın gözünü çevirdiği bir mücadeleye dönüştü.
Bugün bu yarış, sadece sarı mayoyu değil; ülkenin tarihini, kültürünü, coğrafyasını ve dayanıklılığın ta kendisini simgeliyor. Tour, artık bir spor müsabakasından daha fazlası: Fransız ruhunun, Avrupa manzaralarının ve insanın sınırlarını test eden iradenin üç haftalık öyküsü. Bu yıl start, kuzey Fransa’nın görece daha az bilinen ama bir o kadar da çetin yollarında verilecek.
Lille yakınlarından başlayan ilk etaplarda, rüzgârın nereye eseceği pelotonun kaderini belirleyebilir. Kuzeyin dar taşlı yolları, tarlalarla bölünmüş kasabaları ve değişken havası, daha ilk günden favoriler arasında sürpriz yaratabilecek sahnelere gebedir. “Tour’un ilk haftası kolaydır” diyenler bu kez bir daha düşünsün derim.
2025 rotası, klasik bir Tour kurgusu değil. Rüzgârla sertleşen düzlükler, kısa ama patlayıcı tırmanışlar ve son haftaya saklanan büyük Alpler… Yarış, bu yıl deniz seviyesinden alınıp teker teker göğe çıkarılacak. Pireneler yerine Alpler öne çıkarılmış, zamana karşı etaplar tam bir satranç oyunu gibi planlanmış. Ve elbette Champs-Élysées bu yıl da finalin taçlandığı yer olacak. Peki kimler var bu yıl? Sarı mayoya göz dikenler arasında Tadej Pogačar adeta bıçak gibi keskin formuyla öne çıkıyor.
Dauphiné’de sergilediği performans, “bu iş tamam” dedirtecek kadar etkileyiciydi. Ama Jonas Vingegaard hâlâ burada ve hâlâ tehlikeli. Kaza sonrası tam olarak ne durumda olduğu belirsizliğini koruyor, ama unutma: Danimarkalı asla kolay pes etmez. Geride Remco Evenepoel, Roglič, Ayuso gibi gençler ve veteranlar var. Fransa adına ise David Gaudu bu yıl umut taşıyor ama baskı altında ne kadar dayanabilir, göreceğiz. Takımlar cephesinde ise UAE Team Emirates ve Visma-Lease a Bike yine başrollerde. Ancak INEOS’un geri dönüş planları dikkat çekiyor.
Genç kadroları ve dinamik stratejileriyle sürpriz yapmaya adaylar. Sagan’ın vedası sonrası sprinter sahnesi de yeniden şekillendi. Jasper Philipsen bu konuda rakipsiz görünse de Biniam Girmay gibi isimler bu yıl tarihi yeniden yazabilir. Ve Fransa’nın o büyülü coğrafyası… Bazen bir tırmanışta nefesimiz kesilecek ama sadece eğim yüzünden değil; çünkü manzara insanın kalbine işler. Mont Blanc’ın eteklerinden geçerken bir masalın içinden geçiyor gibi hissedeceğiz. Ardèche’in lavanta tarlaları, Jura’nın sisli vadileri, Dordogne’un taş evli köyleri… Her bir etap sadece fiziksel değil, görsel bir şölen olacak. Ve her köşede, küçük bir fırında pişmiş taze kruvasan ya da etap sonrası tadılan yerel bir peynir, bu yarışın lezzetini artıracak.
Tour’un sadece bacaklarla değil, gözle, kalple ve midemizle de koşulduğunu unutma.
Sevgili okuyucu, bu bir geri sayım değil, bir ritüelin eşiğindeyiz. Sarı mayonun peşine düşen bisikletçiler, tarihin, coğrafyanın ve insan sınırının sınandığı bu destanın yeni kahramanları olmaya hazırlanıyor. Bizler de ekran başında, yol kenarında ya da bu yazının satır aralarında onlara eşlik edeceğiz. Tour de France başlamak üzere.
Pedallar dönmeye hazır. Peki ya sen?
