Sahte Diploma, Çöken Yurttaşlık

Geçtiğimiz günlerde, akademisyen bir arkadaşım, duygularıma tercüman olduğu diyerek, sahte diploma skandalı ile ilgili bir Instagram gönderisini benimle paylaştı.

Paylaşım, Galatasaray Üniversitesi’nden sosyolog Buket Türkmen’in sahte diploma tartışmaları üzerine kaleme aldığı yazıdan kesitler içeriyordu. Hobbes’un Leviathan’ını bir metafor olarak kullanan Türkmen, öfkenin ötesinde daha derin bir duyguyu aktarıyordu: çaresizlik ve hayata küskünlük. Türkmen’in satırlarında bir cümle özellikle çarpıcıydı:

“Zihin teri ve emeğiyle yazılmış, ödül almış saygın doktoralara sahip akademisyenler, denklik verilmemesi yoluyla akademi dışına itilirken, birileri sahte e-İmzalarla istediği kadar doktora diploması ediniyor.”

Bu yalnızca bir skandalı değil, yurttaşlığın ortak zeminini kaybetme hâlini anlatıyordu. Çünkü mesele bireysel rekabet değil; toplum sözleşmesini tehdit eden bir çaresizlik duygusuydu.

Eğitim ve Sembolik Sermaye

Geçen hafta Bourdieu’nün sermaye kavramları üzerinden Türkiye Cumhuriyeti’nde kuruluştan günümüze eğitimin değerinin nasıl evrildiğini anlatmıştım. Özetle, Cumhuriyetin ilk yıllarında eğitim, iş garantisi sağlayan bir ekonomik sermayeydi; zamanla iş kapısını açan bir kültürel sermayeye, yani ilişki ağına (network) dönüştü. Günümüzde ise eğitim giderek sembolik sermaye, yani itibar ve kimlik inşasının bir aracı hâline geldi.

Bourdieu’nün çerçevesinden bakınca, TÜİK verileri de bunu doğruluyor: 2010–2011 hanehalkı çalışmasına göre, Türkiye’deki eğitim harcamalarının üçte ikisini en yüksek gelir alan %20 yapıyor. Bu grubun da kendi içinde eşitsizliği yüksek. En tepedeki %5, toplam gelirin yaklaşık dörtte birini tek başına elde ediyor. Onlar için eğitim harcamaları, servetleri yanında ihmal edilebilir. Sahip oldukları geniş kaynak sayesinde, diploma, kimliklerinin temel taşı değil, değerlendirilebilecek seçenekler arasından birisi.

Asıl yük ise üst orta sınıfın omuzunda. Gelirleri Türkiye ortalamasının üzerinde olan ama sermaye sahibi olmaktan çok emeği ile para kazanan bu grup için eğitim yalnızca bir meslek kapısı değil; kimliklerini kurdukları temel sermaye. Çocuklarını okutmak, yurtdışı diplomalarla ayrıcalık sağlamak, üniversite derecelerini sembolik kapital hâline getirmek onlar için hayat planının merkezinde.

Burada eğitim bir ayrışma noktası oluyor. Pierre Bourdieu’nün kavramıyla, diploma bir distinction line — yani sınıfsal ayrışmanın çizgisi. Üniversite mezunu olmak, iyi bir bölümden ya da yurtdışından diploma almak, toplumsal ayrıştırıcı unsur. İşte sahte diploma krizi, tam da bu çizgiyi bozuyor. Yıllarca emeğiyle kimlik kuranların sembolik değeri bir anda gasp ediliyor. Bu hayal kırıklığı Türkmen’in kaleminde şu kelimelerle ifade buluyor: “Biz belki artık yurttaş değiliz, kimlikleri çalınmış dijital sayılardan ibaretiz.”

“Biz”den “Onlar”a

Bu krizin en ilginç yanı, dildeki dönüşüm. Türkmen’in yazısı “biz yurttaşlar” diye başlıyor. Fakat ilerledikçe “biz” ve “onlar” dikotomisine (yani ikili karşıtlığı) dönüşüyor

  • Biz: Eğitimin bedelini ödeyen, emeğini sembolik sermayeye dönüştürenler.
  • Onlar: Bu bedeli ödemeden sahte evrakla aynı ayrıcalığa sahipmiş gibi davrananlar ve bunu olanaklı kılanlar.

Kurumların sessizliği, siyasi gerilimlerin rutin üniversite süreçlerine yansıması, uluslararası gerginliklerin denklik süreçlerine getirdiği keyfiyet, sahteciliğin meşrulaşması “biz”in sembolik gücünü sarsıyor.

Burada dilsel açıdan da kritik bir kırılma var. Yazının başında kısmen göz kırpan, daha önceki yazılarda değindiğim royal we — yani konumunu güçlendirmek için kullanılan çoğul “biz” — yerini farklı bir hâle bırakıyor. Artık elimizde “dethroned we” var: tahtından hileyle indirilmiş, sembolik gücü çalınmış, çaresizliğe sürüklenmiş bir “biz”. Mesele bu yüzden en basit hukuki tanımıyla evrakta sahtecilik değil; toplumun bir kesiminin maddi ve manevi emeğinin gasp edilmesi ve toplumun kurucu sözleşmesini sorgulatması. 

Yurttaşlığın Kaybı

Bugün sahte diploma krizini yalnızca bir kesimin kaybı olarak görmek yanlış. Bu mesele, toplumun tamamının kaybı. Alın teriyle kazanılmış diplomaların “bir kâğıt parçasına” indirgenmesi, gelecekte yetkin insan gücü yetiştirilmesinin önüne engel koyuyor. Eğitimden kopan güven, aslında yurttaşlığın ortak paydasını zedeliyor.

Bir futbol stadyumunu düşünün. Biletini alıp yıllarca takımına yatırım yapan seyirciler, sahte kartla girenlerin yanında kendini aptal yerine konmuş hisseder. Oysa mesele yalnızca maçı izlemek değildir; tribünde bir paydaş, bir duygudaş olmaktır. Sahte kart, yalnızca haksız bir giriş değil; kolektif aidiyetin çöküşünü de beraberinde getirir. Böylesi çöküşler, aidiyeti azaltırken, şikayetleri artırır, yükselen söylenmeler zamanla tirbünleri sarsar hale getirir. 

Tribünün sarsılması, aslında toplum sözleşmesinin çatırdamasıdır.

Sahte diploma krizi bize gösteriyor ki, mesele kişisel hak kaybı ve öfkeyi aşan bir noktada. Eğer bu skandallara yalnızca bireysel haksızlık duygusuyla değil, kolektif bir yurttaşlık savunusuyla yaklaşmazsak, kaybedeceğimiz şey yalnızca diplomalar değil; yurttaşlığın kendisi olacak.


Mehmet Demiray

28.08.2025 17:09:00


Çanakkale’de imamın evi yandı

Amasya’da özel halk otobüsü hafif ticari araçla çarpıştı: 3 yaralı

Tır devrildi; otoyol kavşağı kapandı

Samsun’da iki araç kafa kafaya çarpıştı: 1 ölü, 10 yaralı

Amasya’da orman yangını

Tekirdağ’da kamyonet otomobille çarpıştı: 2 yaralı

Giresun’da feci kaza: 1 ölü, 2 yaralı

Zemin iyileştirme çalışması sırasında doğal gaz borusu delindi

Türkeli’de apartman dairesinde yangın

81 yaşındaki kadın her yerde aranıyor

Kuşadası’nda kıyıya vurmuş erkek cesedi bulundu

Kamyonetin kasasındaki balyalar alevlere teslim oldu, müdahale etmek isteyen sürücü yaralandı

Malatya’da otomobil ile motosiklet çarpıştı: 1 ağır yaralı

Akseki’ye yeni kampüs

Kastamonu’da 58 litre sahte alkol ele geçirildi

İl Emniyet müdürlüğünden kiralık araç firmalarına yönelik denetim uygulaması

Otoyolda kamyonet alevlere teslim oldu