Uzun süredir siyasette olan büyüğümüzün bu sözleri hangi bağlamda söylediği değil konumuz. Bu cümleler neredeyse günlük konuşmalarımızın bir parçası. Hemen her konuda her bağlamda kullandığımız ifadeler.
Düşünme ve karar verme süreci açısından ilginç olduğu için üzerinde durmaya değer.
Sizce de öyle mi? Risk almadan başarı gelmez mi? Başarı için risk almak gerekir mi?
Efendim? Toplumun genelindeki kanaat dikkate alındığında evet dediğinizi duyar gibi oluyorum. Ben cevap vermeyeceğim. Sadece konuyu irdeleyeceğim.
Risk ve başarı… Risk alınırsa başarı da gelir…
İki kavram var bu cümlede. Risk ve başarı. Bunlar mecazla ifade ediliyor. Risk alınıp verilen bir obje gibi. Başarı da gelip giden hareket halinde bir obje veya canlı gibi tanımlanıyor. Soyut kavramlar somutlaştırılıyor böylece. Bu yaklaşım da algımızı ve düşüncelerimizi yönlendiriyor ama şimdi konumuz bu değil. Risk ve başarı kavramları üzerinde duralım.
Başarı nedir diye daha önce Daniel Kahneman’ın tanımından yola çıkarak bazı yorumlarda bulunmuştum. Fakat bir eylemi veya bir eylemin sonucunu başarı olarak nitelemek için bazı kriterlerimizin olması gerektiği üzerinde durmamıştım. Yine durmayacağım. Çünkü bu, neredeyse sonsuz tartışmaya yol açabilecek bir adım olur. Şimdilik başarının göreli bir kavram olduğunu ve büyük ölçüde “şans” faktörüyle açıklandığını Kahnemen’a atfen belirtelim.
Peki risk nedir? Alınan risk ne demek?
Türk Dil Kurumu sözlüğü (internet versiyonu sozluk.gov.tr-erişim 16 Ekim 2025) riski zarara uğrama tehlikesi, riziko olarak veriyor. Kelime Fransızca risque kelimesinden dilimize girmiş. Konuşma dilinde tehlikeyi veya zarara uğramayı göze almak olarak kullanıyoruz. Bu günlerde genellikle ekonomik alanda yaygın bir kullanışı var. Risk iştahı gibi ifadeyi muhtemelen her ekonomik programında duyuyorsunuzdur. (Böylece risk yenilecek bir şeymiş gibi de sunuluyor.)
Değerli büyüğümüzün bu ifadeyi ekonomik bir mesele için kullanmadığını biliyoruz. Daha çok sosyal bir sorunla ilgili atılacak adım çerçevesinde sarf ediyor bu sözleri.
“Risk almadan başarı gelmez!” Bu söz, ilk bakışta sizde nasıl bir izlenim uyandırıyor? “Korkma, haydi, atla” gibi bir his kaplıyor mu içinizi?
Bu tür klişeler böyledir. İnsanı fazla düşünmeden harekete geçirir. “İsviçreli doktorların tavsiyesi”nde olduğu gibi. İsviçreli doktorlar söylemişse doğrudur. Tavsiye ettilerse tavsiyeye uymak gerekir. Risk almadan başarı gelmiyorsa, başarı için risk almak gerekir.
Risk gibi yabancı bir sözcük kullanmadan aynı ifadeyi tekrarlasak nasıl bir algı oluşur zihnimizde acaba? “Tehlikeyi göze almadan başarı gelmez” veya “Zarara uğrama ihtimali olmadan başarı gelmez” dense nasıl bir izlenime kapılırız?
İnsanın hayatta kalmasının sağlayan en temel duygunun “korku” olduğunu söylemek yanlış değil herhalde. Tehlikeden kaçınmak temel davranış kalıbımız. Bu noktadan hareketle, “Tehlikeyi göze almadan başarı gelmez” denilse, herhalde ilk yapacağımız şey “tehlike” kelimesine odaklanmak ve nasıl bir tehlike, nasıl bir zarar diye sormak olurdu. Bu da bizi hemen harekete geçirmeye teşvik etmek yerine, dur bakalım biraz, meseleyi anlayalım diye beklemeye iterdi.
Batıda risk kelimesiyle birlikte sıkça kullanılan bir kavram bizde pek rağbet görmüyor; “riski yönetmek”. TDK bu kavramı “kurum veya işletmelerin çalışmalarını gerçekleştirirken oluşabilecek riskleri önceden dikkatli ve ayrıntılı bir biçimde tanımlanıp değerlendirilmesi, riskleri ortadan kaldıracak veya en aza indirecek önlemlerin alınması süreci” olarak tanımlıyor. Bilmem sizde net bir fikir uyandı mı kavramla ilgili. Çünkü TDK açıklamayı riskin Türkçe karşılığını kullanmadan vermeyi tercih etmiş. Bu kelime i yerine zarar veya tehlike kelimelerini kullanarak yeniden okuyun kavramın açıklamasını bakalım çağrışım bu defa farklı olacak mı sizde de.
Değerli büyümüzün sözlerine dönecek olursak. Herhalde şöyle söylemesi daha rasyonel olurdu; “Riskleri biliyoruz ve riskleri yönetiyoruz, Risk almadan da başarı gelmez”.
Aslında belki de böyle söylemiştir, fakat maalesef sadece ikinci kısmı yer almış basında. Bu da bir başka yönlendirme yöntemi biliyorsunuz. Çünkü önümüze ne konulursa ne görürsek ne duyarsak ve ne bilirsek onunla karar veriyoruz.
Ve yönlendirmelere dikkat etmemiz gerekiyor.