İsrail’in İran’a yönelik gerçekleştirdiği doğrudan saldırı, bölgeyi hem siyasi hem de askeri anlamda sarsarken, gözler yeniden “Bu krizi kim yönetecek?” sorusuna çevrildi. Yanıt, pek çok başkentte aranırken Ankara’da ortaya çıktı
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu yüksek tansiyonlu ortamda Türkiye’yi soğukkanlı, dengeli ve çözüm odaklı bir pozisyona taşıdı. Bu tavır, sadece diplomasi değil, aynı zamanda liderlik açısından da dikkat çekiciydi.
İran’ın saldırı sonrası verdiği sert mesajlar, İsrail’in arkasındaki Batı desteği, Körfez ülkelerinin tedirgin bekleyişi ve Lübnan-Suriye hattındaki hareketlilik, krizin bölgesel bir savaşa dönüşme ihtimalini güçlendiriyor. Tam bu noktada Erdoğan’ın son yıllarda inşa etmeye çalıştığı “denge siyaseti”, en kritik sınavlarından birini veriyor.
Türkiye, hem İran’la doğrudan iletişim kanallarını açık tutabilen, hem de İsrail ile diplomatik düzlemde teması sürdürebilen nadir ülkelerden biri. Bu özgün konum, Türkiye’yi çatışma değil çözüm için masaya çağrılan bir aktör haline getiriyor.
Bugün Ortadoğu, ne eski Soğuk Savaş döneminin katı ittifaklar sistemine sahip ne de 2000’li yılların tek kutuplu Amerikan düzeniyle yönetiliyor. İran ile İsrail arasındaki bu gerilim, bölgedeki yeni güvenlik mimarisinin henüz kurulmadığını ama buna ihtiyaç duyulduğunu bir kez daha ortaya koydu.
Erdoğan’ın “Ortadoğu politikası, bu bağlamda artık daha fazla karşılık buluyor. Türkiye, sadece kendi güvenliği için değil, bölgesel istikrar için de inisiyatif almaktan çekinmiyor. İsrail-İran geriliminde ara buluculuk için aranan adresin Ankara olması, bu itibarın uluslararası düzeyde de kabul gördüğünün bir göstergesi.
Batılı diplomatlar arasında “Ortadoğu’da bir akşam yemeğine davetli değilseniz dikkat edin yemek siz olabilirsiniz.” Diye bir espri vardır. Evet Masada Olmak, Sahnede Kalmak demektir.
Bu kriz, bir kez daha Türkiye’nin dış politikadaki merkezî rolünü ve Erdoğan’ın uluslararası liderlik kapasitesini ön plana çıkardı. Sessiz ama kararlı diplomasi, belki kamuoyunun ilk anda göremediği ancak etkisi uzun sürecek adımlardan biridir.
Ortadoğu yeniden şekillenirken Türkiye izleyen değil, yön veren ülke olmaya aday. Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu süreci yönetecek en deneyimli aktörlerden biri olarak bölgeye sadece denge değil, umut da taşıyor.