Türkiye siyaseti, zaman zaman bireylerin suskunluğu ile şekillenir. Bazen bir söz, bazen de bir suskunluk tarihin yönünü değiştirir. Eski CHP milletvekili Barış Yarkadaş’ın bugün yaptığı açıklama, işte tam da böyle bir suskunluğu işaret ediyor: “Dua edin Kemal Bey konuşmasın…”
Bu cümle, sadece bir tehdit veya ima değil; aynı zamanda CHP’nin içinde bulunduğu krizi ve büyük bir iç hesaplaşmanın derinliğini gösteriyor. Eğer bir siyasi figürün konuşması, bir partinin çöküşüne yol açabilecekse; orada sağlıklı bir demokratik yapıdan, şeffaflıktan, parti içi adaletten söz etmek mümkün değildir.
Kemal Kılıçdaroğlu, kuşkusuz bu ülkenin yakın siyasi tarihinin en önemli aktörlerinden biri.
Yaşı, bilgisi ve deneyimiyle uzun yıllar boyunca Atatürk’ün mirasını taşıyan partinin genel başkanlığını yürüttü. Ancak bugün, Kılıçdaroğlu’nun çevresinde oluşan ve onu suskunluğa sürükleyen yapı, hem CHP’ye hem de Türkiye’ye ciddi zararlar veriyor.
Geçtiğimiz kurultayla ilgili ortaya atılan iddialar; delegeye para verilmesi, seçimlerde şaibe, hizipçilik ve etik dışı yöntemler… Eğer tüm bu iddialar doğruysa, CHP artık sadece iç meseleleriyle değil, kurumsal meşruiyetiyle de yüzleşmek zorundadır. Ve bu noktada Kılıçdaroğlu’nun sessizliği, “bilge bir duruş” olmaktan çok uzak. Susmak, olanları kabullenmek ya da örtbas etmeye yardımcı olmak anlamına gelir.
CHP’nin bugün, iktidara en yakın olduğu dönemlerden birindeyiz. Türkiye’de adalete, demokrasiye, liyakate olan inanç zedelenmiş durumda. Ekonomi çökmüş, yargı siyasallaşmış, özgürlükler kısıtlanmışken, ana muhalefet partisinin toparlanması ve halkın umudu olması gerekirken, iç hesaplaşmalarla, hiziplerle, “konuşursa ortalık yangın yerine döner” türü korkularla yönetilmesi büyük bir talihsizliktir.
Kılıçdaroğlu’nun en azından bu kurultay süreciyle ilgili açık, dürüst ve net bir açıklama yapması gerekirdi. “Hayır, böyle bir şey olmadı. CHP’nin kurultayı demokratik kurallarla yapıldı,” demesi bile birçok spekülasyonu sona erdirirdi. Ama suskunluğu, aksini ima edenlerin elini güçlendiriyor.
Dahası, onun çevresindeki bazı kişiler, Kılıçdaroğlu’nu bir “sembol” gibi tutup, gerektiğinde bu sembolü kullanma niyetindeler. Bu durum, hem kişisel hem de kurumsal bir suistimaldir. Atatürk’ün partisi, kişilerden ibaret değildir; ilkelerden, değerlerden ve ortak bir gelecek hayalinden oluşur.
CHP’nin geçmişte yaşadığı en büyük krizler, içe kapanma ve yüzleşememe krizleridir. Bugün bu kriz, yeniden kapıda. Eğer bu parti kendi içinde hesaplaşamazsa, Türkiye’deki değişim umuduna da büyük bir darbe vurur.
Ve son olarak bir çağrı: Sayın Kılıçdaroğlu ve onu sevenler… Bu suskunluk, sizi büyütmüyor; aksine küçültüyor. Suskunluk, onurlu bir duruş değil, siyasal sorumluluktan kaçış gibi algılanıyor artık. CHP, sizin şahsi geçmişinizin bir vitrini değildir. Bu parti, Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinde imzası olan bir cumhuriyet kurumudur. Lütfen bunu göz ardı etmeyin. Çünkü bu sadece CHP’nin değil, Türkiye’nin geleceğiyle de ilgili bir meseledir.