17 yıl görev yaptığım moda devi Vakko’dan, sahibi Vitali Hakko’nun görevlerini oğlu Cem Hakko’ya devretmesi üzerine kendi isteğimle ayrılarak Ataköy Marina ve Yat İşletmeleri AŞ’de genel müdür olarak görevime başladım.
Hareketli, canlı, prestijli moda dünyasından yine çok hareketli, uluslararası ayağı olan ve günün 24 saatine sığdıramadığım çalışma ortamına girmiş oldum.
Marina dünyası bende yepyeni bir başlangıç oldu. Uluslararası denizcilik kurallarına göre iyi yetişmiş marina personeli, bunun yanında yaşamdan zevk alan, varlıklı tekne sahipleri ve eşleri ile çok kısa zamanda dostluklar kurduk.
Beni benimsediler ve denizcilerin aileleri arasına kabul ettiler. Bu güzel insanlara daha iyi hizmet edebilmek amacıyla marinayı 24 saat yaşan bir ortama taşımak ve ailece güven ortamında evlerin bir uzantısı gibi görmelerini hedefledim. Ayrıca irili ufaklı 60’a yakın marinanın liderliğini yapmak ve denizci tabiri ile “amiral gemisi” olmasını arzu ettik.
Çok büyük bir şansım vardı. Kuruluşundan bu yana görev yapan ve Genel Müdür Yardımcısı olan, bana denizciliği öğreten hocam ve sevgili dostum Yalçın Dülger ile çok yakın mesai harcayarak, Ataköy Marina ile sektöründe ve uluslararası arenada bir güneş ve Ay gibi aydınlatan projeleri başlattık.
Bunlardan en önemlisi; o güne kadar Karadeniz bir “Rus Denizi” olarak kabul edilirken, bunun öyle olmadığını ve Türklerin de denizi olduğunu göstermek için 4 defa gerçekleştirdiğimiz ve her rallide 50 yelkenli teknenin olduğu bu seyirle bütün Karadeniz’de kıyısı bulunan ülkelerin yat limanlarını ziyaret ettik ve törenlerle karşılandık.
Tuna nehrinde 65 deniz mili seyir yaparak bir ilki gerçekleştirdik. Karadeniz kıyısı bulunan ülkelerin yetkilileri ile kooperasyonlar yapılıp ve Karadeniz ülkeleri amatör denizciler seyir birliğini hayata geçirdik. O yıllarda soğuk savaşın halen devam etkilerini sildik. Bu uğraşlarımız Birleşmiş Milletler’in de ilgisini çekmiş olacaktaki Monaco’da Akdeniz’de yatların serbest dolaşımı” adı altında toplantıya Türkiye Delegesi olarak davet edildik.
Ülke içindeki en önemli faaliyetlerimiz Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ile marinamız dostluğunu kurmak için “Bir Deniz Subayının Yolu” isimli bir ralli düzenleyerek 50-60 teknelik filo ile önce Heybeliada Deniz Lisesi’ni, daha sonra Tuzla Deniz Harp Okulu’na, oradan da Gölcük Donanma Komutanlığı’nı ziyaret ettik. Törenlerle karşılandık. Birlikte denizci yemekleri yedik, eğlenceler organize ettik. Bu birliktelik ve samimi yaklaşımlar marinamızı Türk Deniz Kuvvetleri nezdinde çok prestijli yerler taşıdı. Marinamız denizini canlandırmak amacı ile bu rallilerle yapılan deniz seyirleri, yerli ve yabancı tekne sahiplerini çok mutlu ediyordu.
Bundan etkilenerek marinamızda bir Yacht Club kurarak şöhretini uluslararası denizcilik arenasına taşıdık.
Ülkemizi ziyaret eden ve denizciliği seven Sahil Güvenlik Komutanları, Gürcistan Devlet Başkanı, Norveç Savunma Bakanı, Rusya Sınır Kuvvetleri Komutanı, Yacht Club’ımızın saygın misafirleri oldular.
Ülke çapında Amatör Denizcilik Federasyonu’nu kurarak sahil şehirlerimizdeki yelken kulüplerini şemsiyemiz altına aldık.
Marina–üniversite iş birliği konusunda marinamıza çağ atlatan ve çok önemli yabancı konuşmacılarla tanıştıran İstanbul Üniversitesi Denizcilik Fakültesi öğretim ve ekibinin organizasyonu ile Prof. Dr. Bayram Öztürk’le bizleri çok önemli yerlere taşıdı.
Bilimle denizcilik kurallarının bu derece birbirini tamamlamasını Sayın Bayram Öztürk’ten öğrendik.
Gemi model sergileri, denizcilerin yaptıkları resim sergileri, denize gönül vermiş insanlarımıza ödül ve anma törenleri başlı başına birer sosyal aktivite idi.
Hafta sonları marina bir yaşam yeri idi ve bu güzelliği her kesimden insanlarla birlikte paylaşıyorduk.
Marinamızda bu yoğun ve biz yöneticileri mutlu eden uğraşılar arasında Ankara’dan gelen bir yazı bizleri şoka soktu.
Bu yazıda, birbirlerinden ayrılması mümkün olmayan ve birbirini tamamlayan Ataköy Turizm A.Ş. (Galleria AVM), Ataköy Otelcilik A.Ş. ve Ataköy Marina ve Tesisleri A.Ş. ayrı ayrı özelleştirme kapsamına alınmıştı.
Yönetim Özelleştirme İdaresine devredilmişti.
O günkü koalisyon hükümetinde Başbakan Bülent Ecevit bulunuyordu ve yardımcıları ise Sayın Mesut Yılmaz ve Sayın Devlet Bahçeli idi.
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nı da genç bir başkan Uğur Bayar yürütüyordu.
Şok kararı atlattıktan sonra bizler özelleştirme konusu üzerinde dersimizi çalışmayı ve hazırlıklı olmayı kararlaştırdık.
Çok değerli yardımcım ve hocam Yalçın Dülger, "Bu özelleştirme kararı bugünkü şartlarda gerçekleşmesi çok zor" dedi.
"Olursa bile ileride özürlü malı satmaktan hukuki sorunlar çıkar" dedi ve mevzuat sorunları sıraladı.
Bunlardan bazıları ve en önemlisi arazinin tahsisi dışında bütün binalar imarsız ve kıyı kanununa aykırı yapılmıştır.
Şirketlerin alt yapısı gibi konular birdir ve ayrılması yatırım ve zamana ihtiyacı vardır. Tahsisli arazilerden deniz dolgu alanları ile normal araziler birbirine geçmiş durumdadır. Normlar araziler lehine geçmiş durumdadır.
Deniz dolgu alanlarında 5,5 metre yüksekliğe uyulmamış ve binalar 15,5 metre yükseklikle yapılmıştır.
Otel şirketine tahsisli ne bir arazi vardır ne de resmen binaları vardır. Şirketler maalesef bir gecekondu statüsündedir diyerek bunlar çözülmeden özelleştirme mümkün değildir dedi. Yalçın Dülger, şirketler ile faaliyete geçtiğinde görev alan zaman içinde yükselerek görevini hakkı ile sürdüren bir teknik insandı. Haklı idi ve Ataköy şirketler grubunun yapım kararını veren rahmetli Turgut Özal’a kimse hukuki prosedürü hatırlatmamış ve izinler arkadan gelir diyerek inşaatlara başlanmıştır. Gene işletme aşamasında da rahmetli Turgut Özal’ın rüzgarı ile tesisler faaliyete geçmiştir. Mevcut durum buydu.
Bu sıralarda Ankara Özelleştirme İdaresinden üç uzmanın geldiği ve bizi ziyaret etmek istedikleri söylendi. Uzmanlar önce Ataköy Turizm, daha sonra Alaköy otelciliği ve şimdi de bize geliyorlardı.
Genç ve saygılı iki hanım ve bir beyden oluşan uzmanlar kendilerini tanıttılar ve Özelleştirme İdaresine anlattılar. Şirketlerini ve 2 ay içinde özelleştirileceğini söylediler. Ben de bunun mümkün olmadığını, özelleştirme önce ayrı ayrı değil bir bütün halinde yapılması gerektiğini, ayrıca kusurlu malı satmak istemiyorsanız tesislerin gecekondu statüsünden çıkarılması gerektiğini söyledim. Ve kendilerine 8 maddelik sorunları ilettim. Uzmanların başı olan Kaan Bey biz Ankara dönünce bu durumu Sayın Başkan Yardımcısına anlatacağız dedi. Kendilerini bu şekilde bilgilendirdiğimiz için teşekkürlerini sundular.
İki hafta sonra asistanım Özelleştirme İdaresi Başkanı Uğur Bayar’ın beni telefona istediğini söyledi. Uğur Bayar’la ilk tanışmam böyle oldu. Selam ve saygı faslından sonra, Sedat Bey lafı fazla uzatmayacağım, bana iletilmesini istediğiniz konuları aynen kabul ediyorum. Sizi bu 3 şirketin özelleştirme koordinatörü olarak görevlendi.
Lütfen çalışmalarınızı bu statü içinde yapınız ve sonuç alınız dedi. Ben de kararınızı yazılı bekliyorum dedim. Yazı geldi. Biz de Yalçın beyle işe hızla başladık. Ancak Ankara’daki siyasi gelişmeler çok hızlı sürüyordu. Sayın bakan ile anlaşmazlığa düşen Uğur Bayar görevden alındı, yerine Turgut Bozkurt başkan olarak atandı.
Parlamento erken seçim kararı aldı ve bir iktidar değişikliği gerçekleşti. Sayın Abdullah Gül başbakanlığında kurulan hükümette Başbakan Yardımcısı olan Abdüllatif Şener’e Özelleştirme İdaresi bağlandı.
Toplantılar, görüşmeler sürüp gitti. Ancak Ataköy Şirketler Grubu için özelleştirme konusu hep geri plana bırakıldı. Ta ki Özelleştirme İdari 2003 yılı ortalarında Abdullatif Şener’den alınarak rahmetli Kemal Unakıtan’a bağlanıncaya kadar sessizliğini korudu.
Bu sessizlik Ataköy Otelcilik Şirketi Genel Müdürünü Sayın Unakıtan’ın Ankara’ya davet etmesiyle bozuldu.
Haber hızla Marinada ve diğer şirketlerde duyuldu.
Ben de çalışma arkadaşlarımı toplayarak gelişmelerin bir özetini yaptım ve Ankara dönüşü bu görevde olmayacağımı söyledim.
Asistanımdan "özel eşyalarımı bir koliye koymasını" rica ettim.
Salı akşamı Çankaya’da bulunan "Özelleştirme İdaresi Başkanlığı"na saat 22.00 sıralarında gittim. Başkan Turgut Bozkurt Bey beni odasına aldı ve kendisinin de görevden alınacağını, kararnamesinin imzada olduğunu söyledi ve "kader yoldaşıyız" dedi.
Çay ve kahve ikramlarından sonra Sayın Bakan Kemal Unakıtan büyük bir grup insanla geldi ve odasına geçti.
Saat tam 23.45’te Sekreter Hanım "Sayın Bakan Bey sizi bekliyor" dedi. Ben de kaderi belli bir mahkûm gibi odasına girdim.
Toplantı masasının başında Sayın Bakan oturuyordu.
Sol tarafında da sonradan "Özelleştirme İdaresi Başkanı" olan, ancak kim olduğunu bilmediğim bir kimse vardı. Oturmayan ve ayakta duran bir genç de odadaydı.
Bakan Bey beni sağ tarafındaki koltuğa davet etti.
Haber hızla marinada ve diğer şirketlerde duyuldu. Ben de çalışma arkadaşlarımı toplayarak gelişmelerin bir özetini yaptım ve Ankara dönüşü bu görevde olmayacağımı söyledim. Asistanımdan “özel eşyalarımı bir koliye koymasını rica ettim.
Salı akşamı Çankaya’da bulunan “Özelleştirme İdaresi Başkanlığına” saat 22.00 sıralarında gittim. Başkan Turgut Bozkurt Bey beni odasına aldı ve kendisinin de görevden alınacağını kararnamesinin imzada olduğunu söyledi ve kader yoldaşız dedi. Çay ve kahve ikramlarından sonra Sayın Bakan Kemâl Unakıtan büyük bir grup insanla geldi ve odasına geçti.
Saat tam 23.45’de Sekreter Hanım Sayın Bakan Bey sizi bekliyor dedi. Ben de kaderi belli bir mahkum gibi odasına girdim. Toplantı masasının başında Sayın Bakan oturuyordu. Sol tarafında da sonradan “Özelleştirme” İdaresi Başkanı olan ancak kim olduğunu bilmediğim bir kimse vardı. Oturmayan ve ayakta duran bir gençte odada idi. Bakan Bey beni sağ tarafındaki koltuğa davet etti.
Seyahat nasıl geçtiğini sordu ve geç oldu, İstanbul’a dönemeyeceksin kalacak yerin var mı dedi. Ben de, Kavaklıdere Tuna Otel’de yer ayırttım Sayın Bakanım dedim. Kendisi işte biz geç saatlere kadar böyle çalışıyoruz dedi. Diğer genel müdürlere söylediği sözler başladı:
“Biz iktidar olduk, şirketinizi hızla özelleştireceğiz” sözünü söylerken
“Ben siz Ataköy Şirketler Grubunu bu şekilde özelleştiremezsiniz” dedim.
Bakan Bey neden özelleştirmeyi yapamayalım sözünün arkasından hiç nefes almadan ve sözümü kesmemesi için olayları sıraladım ve yapılması gereken 8 maddeyi bir not halinde Sayın Bakan’ın önüne koydum.
Sayın Bakan notları inceledi ve yanında oturan Sn. Metin Kılıç’a verdi. Ayakta duran gence dönerek “Siz bunları bana niye söylemiyorsunuz” diyerek bağırdı. O genç uzmandan “Sayın Bakanım biz de bilmiyorduk” ifadesi üzerine odadan çık diye genç adamı dışarı çıkarttı. O genç adam sonradan öğrendiğime göre özelleştirme idaresinden göreve getirilen, o dönemin Enerji Bakanının kayınbiraderi imiş.
Sayın Bakan, elimin üzerine elini koydu ve “Şimdi İstanbul’a şirketine dön, bu maddeler üzerinde çalış ve hatta kanun maddesi dahi gerekiyorsa hazırla ve pazar günü saat 11.00’de burada tekrar toplanalım.” dedi. Arkasından gülerek “Saat 11.00 değil, sabah 11.00’de toplanacağız, unutma!” dedi. Metin Bey yeni Özelleştirme Başkanı olacak, onunla çalışacaksın dedi. Ben de “Beni görevden almıyor musunuz Sayın Bakanım?” dedim. “Hayır, seninle Metin Bey ve ben çalışacağız.”
Seni selamladı, veda edip iyi geceler dileyip odasından ayrıldım. Görevdeki Başkan Turgut Bozkurt otele kadar araba önerdi, yürümek istediğimi ve rahatsızlık olmadığını söyledim. Öğrenciliğimden bu yana kadar Ankara’nın havasını ve yollarını özlemiştim, mutlu ve güzel bir yürüyüş yaptım otele kadar.
Sabah 08.00 uçağı ile İstanbul’a döndüm. Herkes beni bekliyordu. Odama çıktım ve asistanıma eşler yerine tekrar köy dedim ve Yalçın Bey’i rica ettim. Yalçın Bey geldi, gelişmelerden mutlu idi ve pazar toplantısı için çalışmaya başlayalım. Artun Çağlayan ve Av. Selçuk Sorbay ile birlikte görüşelim dedi.
Çok detaylı ve Alakoğ Şirketler Grubunun geleceğini şekillendiren bir rapor hazırladık. Bu raporda, adım adım yapılması gerekenler yer alıyordu. Hatta Meclisten Torba Yasa ile çıkmasını önerdiğimiz yasa metni bile vardı. Bizim önerimiz; Turkon marina ve otelleri için daha önce geçmiş yıllarda çıkarılan yasa maddesine bir (C) maddesi daha eklenip, Alakoğ Şirketler Grubunun özürlü tüm görünüşünün yasal hale getirilmesi böylece sağlanmış olacaktı. Artık takdiri Sayın Bakana bıraktık.
Üç adet hazırladığımız dosyalarla pazar günü özelleştirme idaresinde saat 14.00’te Sayın Bakan Kemal Unakıtan’ın başkanlığında geniş bir kadro ile toplantımızı yaptık. Raporumuzca itiraz eden olmadı ve uzmanların hepsi destekledi. Sayın Bakan beni tekrar Alakoğ Şirketler Grubunun özelleştirmeden sorumlu koordinatörü olarak atamamı yaptı. Böylece yüzünde ve gözlerinde gülümsemesi hiç eksik olmayan, esprili, rahat ve söylemek istediğinizi hemen anlayan, ne istediğinizi tahmin edip kabul eden veya kendi kararını, kendine sonsuz güveni olan bir Bakanınla çalışmaya başladık ve ailece de dost olduk.
Sayın Kemal Unakıtan’ın mükemmel bir aile ilişkisi vardı. Eşi Ahsen Hanım’a âşık ve çok saygılıydı, Ahsen Hanım için Kemal Bey çok özel idi.
Eşi ve 2 kız, bir de erkek çocuk babası idi. Oğlu Abdullah Unakıtan ağırbaşlı, terbiyeli, saygılı ve babası gibi sürekli tebessüm eden ve gözlerinin içi gülen bir delikanlı idi. Babasının bakan olarak çok büyük imkânlarını ve çevresini kullanmayan, medyada yer almayan riskli bir yaşam sergilemeyen, çok ince ve zarif eşi ile zaman geçiren bir kimse idi.
Sayın Bakanım Kemal Unakıtan 12 Ekim 2016 yılında 70 yaşında hayata çok erken veda etti. Bu müstesna insanı tanımaktan ve emrindeki bir şirkette çalışmaktan (Alakoğ Turizm A.Ş.) çok büyük onur duydum. Ciddi sağlık sorunları olmasına rağmen, neşesini, ilgisini, çalışmasını ve enerjisini hiç eksiltmedi. Hep gülen, espriler yapan ve yeniliklerin peşinde koşan muhteşem bir insandı.
Hakikatiyle siyasetçi idi, devlet adamı idi, mükemmel bir aile reisi idi, dost canlısı idi.
Siyasal ve ekonomi dünyasından bir yıldız kaydı. Yüce Tanrı’nın yanında huzur içinde uyusun.