Bu soruyu sormadan geçemeyiz.
Geçtiğimiz günlerde mizah dergisi Leman’ın kapağında yayımlanan ve Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’i ima ettiği öne sürülen karikatür, toplumda haklı bir infial doğurdu. Oysa Türkiye gibi dinî hassasiyetlerin derin olduğu bir ülkede bu tür yayınların “yanlışlıkla” ortaya çıktığını düşünmek saflık olur. Hele ki Leman gibi, Türkiye’de siyasal mizah geleneğinde önemli bir yere sahip bir dergi söz konusuysa, bu eylemin bağlamından kopuk değerlendirilmesi mümkün değildir. Bu yüzden Leman Dergisi’nin günü kurtarmak maksadıyla yaptığı açıklamaları pek de gerçekçi bulmuyorum.
Türkiye iç siyasetinde kutuplaşmanın yeniden keskinleştiği, ancak Gazze’deki trajedi üzerinden dinî ve ahlaki duyarlılıkların yükseldiği, uluslararası düzeyde ise İslam karşıtı reflekslerin tırmandığı bir süreçten geçiyoruz. Fransa ve bazı Avrupa ülkelerinde Müslümanlara yönelik ayrımcı politikalar artarken, içeride toplumsal gerilimleri körükleyecek her tür çıkış, ister istemez “zamanlaması manidar” ifadesini akla getiriyor.
Karikatür, bir ifade biçimidir. Tamam bunu anlıyorum ama Peygamber efendimize yapılan bu tür göndermeler, ifade özgürlüğü değil, kasıtlı provokasyon olarak değerlendirilmelidir. Lanetlenmelidir.
Leman Dergisi’si benzeri örnekler dünya kamuoyunun da hafızasında taze:
• 2005’te Danimarka’da yayımlanan Jyllands-Posten karikatürleri, İslam dünyasında haftalar süren protestolara ve onlarca insanın ölümüne neden oldu. Bu karikatürlerde de hedef, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed idi.
• 2015’te Fransa’da Charlie Hebdo’ya düzenlenen saldırı, çizginin sadece mizahla açıklanamayacak kadar sert etkiler doğurabileceğini gösterdi. Olay sonrasında Avrupa genelinde İslamofobi daha da yaygınlaştı.
• 2020’de Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un “İslam krizde” açıklaması, yine karikatür tartışmaları üzerinden yapılmıştı. Bu açıklama, Avrupa’daki Müslümanları daha da yalnızlaştırdı.
• 1990’ların Gırgır ve Leman çizgileri, zaman zaman dinî sembollerle oynasa da böylesine açık bir hedef göstermeyi nadiren yaptı.
• 2017’de Gırgır dergisinin Hz. Musa ile ilgili yayımladığı bir karikatür, kamuoyunda büyük tepkilere yol açmış, derginin yayın hayatı tamamen sonlandırılmıştı.
Bu örnekler bize gösteriyor ki, bu mesele sadece mizahla açıklanabilecek bir sınır ihlali değildir. Aksine, belli dönemlerde özellikle “servise sokulan” kültürel gerilim dosyalarından biridir. Lanetli bir yaklaşımdır.
2024 sonunda yayımlanan KONDA raporuna göre, Türkiye toplumunun %73’ü, dinî değerlere yapılan hakaret ya da alayları kişisel olarak “aşağılanmış hissetme” düzeyinde algılıyor. Özellikle genç kuşakta bu duyarlılık geçmiş yıllara göre azalmamış, hatta bazı alanlarda artış göstermiş durumda. Bu da gösteriyor ki Leman’ın kapağı, sadece birkaç marjinalı memnun etmenin yanında asıl olarak çok geniş bir kitleyi rahatsız etti.
Bu tarz provokasyonların kime hizmet ettiğine bakmak gerek:
• Avrupa’daki İslam karşıtı lobiler, bu tür tepkileri örnek göstererek “Müslümanlar düşünce özgürlüğüne tahammülsüz” propagandasını sürdürüyor.
• İçeride ise, bu tür krizler üzerinden toplumu kutuplaştırmak isteyen çevreler kazanıyor. Dindar-muhalif ayrımını derinleştirmek, ortak toplumsal zemini zayıflatmak, kaos iklimini sürekli kılmak isteyen herkes bu durumdan nemalanıyor.
• Ayrıca bu tip olaylar, siyaseten daha otoriter refleksleri haklı çıkarma aracı olarak da kullanılabiliyor. “Toplumu korumak için sınırlamak gerek” söylemi yeniden gündeme taşınıyor.
Elbette mizah özgürdür, eleştirir, hicveder. Ama Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in adını, siluetini, simgesini mizah malzemesi yapmak, sadece bir ifade biçimi değil, aynı zamanda bir kimlik saldırısıdır.
Toplumu birbirine düşürerek siyaset üreten çevreler için, bu tür çıkışlar adeta el bombası gibidir: Atan kaybolur ama patlamanın etkisi uzun sürer.
Yılların tecrübesi bana Mossad’ı işaret ediyor ama bilemem. Çok yakında kokusu çıkar ortaya