Engin Demir

Tarih: 03.07.2025 10:30

Aidiyetler Yorgun, Seçmen Şaşkın: Türkiye’de Kimlikler Erozyona mı Uğruyor?

Facebook Twitter Linked-in

Ankette seçmene, belki de ilk kez bu kadar doğrudan bir şekilde, “Dünya görüşünüz nedir?” diye sorulmuş. Şıklar tanıdık: Atatürkçü, Milliyetçi, İslamcı, Ülkücü, Muhafazakâr… Ama asıl dikkat çeken, bu kelimelere yüklenen anlamın artık o kadar tanıdık olmaması. Kimlikler iç içe geçmiş, aidiyetler silikleşmiş, bazı etiketler ise içi boşaltılmış bir slogan gibi havada asılı kalmış.

Bu anket bize sadece seçmenin ne düşündüğünü değil, artık neye inanmadığını da anlatıyor. Ve bu, sandık kadar sosyolojiyle de ilgili…

Her bir kimlik, kendi tarihsel bagajını taşıyor. “Atatürkçü” olmak bir dönem devletin resmi ideolojisiyle özdeşti; şimdi ise çoğu kişi için sekülerliğe, cumhuriyet değerlerine ve çağdaş yaşama duyulan bağlılığın adı. Ancak bu aidiyetin içi de yekpare değil artık: Bir kısmı için Atatürkçülük, yalnızca simgelerle yaşatılan nostaljik bir kimlik; bir kısmı içinse aktif bir muhalefet biçimi.

“Milliyetçi” tanımı da benzer şekilde dallanıp budaklanmış durumda. Geleneksel MHP çizgisiyle tanımlanan klasik milliyetçilik ile Zafer Partisi etrafında kümelenen göçmen karşıtı, reaksiyoner yeni milliyetçilik aynı çatıya sığmıyor. Ankette aynı kutuya işaretleyen iki kişi, sahada belki birbirine selam dahi vermez.

“İslamcı” ya da “Muhafazakâr” tanımları da artık eskisi kadar net sınırlarla çizilmiyor. AK Parti’nin uzun iktidar yıllarında devletle bütünleşen muhafazakâr yapı, giderek sistemin konforuna alıştı. Bu da ‘İslamcılığı’ bir dava olmaktan çıkarıp, bir yaşam tarzı tercihi ya da siyasi kimlikten çok kültürel bir formasyona dönüştürdü. Öte yandan genç muhafazakârlar arasında artan sistem eleştirisi ve “yeniden inşa” arzusu da göz ardı edilemez.

Ülkücülük ise belki de en karmaşık dönüşümü yaşayan kimlik. 90’larda sokakların hakimiyken, bugün devletin merkezinde pozisyon almış ama görece tabanıyla bağları zayıflamış bir yapıdan söz ediyoruz. Bu da hem ideolojik bir boşluk hem de nesiller arası bir gerilim yaratıyor.

Bu tablo, sadece seçmenin kafa karışıklığını değil, aslında Türkiye toplumunun geçirdiği sosyolojik kırılmayı da ortaya koyuyor. “Kimlik” artık sadece geçmişin bir mirası değil, bugünün bir sorunu, hatta geleceğin bir yükü haline gelmiş durumda.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —