Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Katar ziyareti sonrası dönüşte gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Özellikle dış politikadaki son gelişmelere ilişkin olarak önemli mesajlar veren Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamaları şu şekilde:
SORU: Sayın Cumhurbaşkanım, Birleşmiş Milletler'den bahsettiniz. Genel Kurul iki devletli çözüm için New York Bildirgesi'ni onaylayan tasarıyı 142 "evet" oyuyla kabul etti. Önümüzdeki hafta siz, Birleşmiş Milletler'de, Genel Kurul'da olacaksınız. Filistin Devleti'ni tanıyacağını ilan eden çok sayıda Batılı ülke var. Dolayısıyla Türkiye'nin çabaları açısından baktığımızda bu bir kırılma mıdır? Filistin davası açısından bunu bir kırılma noktası olarak görür müsünüz ve nasıl etkiler? Bundan sonraki süreçte 'evet' diyenlerin ilk atması gereken adım acaba nedir?
"İsrail'in soykırım uyguladığı ortaya çıktı"
"İsrail, zulmünü artırdıkça gerçek yüzü de ortaya çıkıyor. Filistin'de yıllardır sistematik bir şekilde devam eden İsrail zulmünü görmezden gelenler dahi, "artık bu kadar da olmaz" demeye başladılar. BM Genel Kurulu'nda sizin de ifade ettiğiniz gibi, 142 ülkenin "evet" oyuyla kabul edilen New York Bildirgesi, Filistin meselesinde diplomatik dengeleri kökten değiştiren bir süreç olmuştur. Son dönemde BM oylamalarında çıkan sonuçlar, İsrail'in giderek yalnızlaştığını göstermektedir. Türkiye'nin yıllardır her platformda savunduğu iki devletli çözüm tezi, artık küresel çoğunluğun ortak iradesi haline gelmiştir. Türkiye açısından baktığımızda diplomatik mücadelemizin haklılığı tescillenmiştir. Bir yönüyle BM zemininde alınan bu kararlardaki irade değişiklikleri, İsrail'in soykırım uyguladığının açıkça ortaya çıktığını göstermektedir. Bu, bugüne kadar oylamalarda "evet" diyenlerin yanında yer almayanların da belki zaman içerisinde "evet" yönünde oy kullananların arasına katılmasına vesile olabilir. Filistin'in Batılı ülkelerce devlet olarak tanınması, ben inanıyorum ki İsrail'i daha fazla köşeye sıkıştıracaktır. Biz, bir kez daha BM zemininde bunu haykıracağız. Mazlumların çığlığını dünyaya inşallah duyuracağız."
SORU: Bölgemizde "vadedilmiş topraklar" anlayışıyla sınırların yeniden çizilmeye çalışıldığı, fitne ve işgal senaryolarının devreye sokulduğu bir dönemden geçiyoruz. Türkiye bu senaryolara karşı hangi tutumu takınacak? İslam dünyasına bu süreçte mesajınız ne olur?
"İsrail, bir dine değil bir sapkın ideolojiye hizmet etmektedir"
"Bir defa şunu çok açık net ortaya koyalım. İsrail, bir dine değil bir sapkın ideolojiye hizmet etmektedir. Bu özelliğini bir defa gözden geçirelim. Netanyahu ve çetesi, dünyaya sadece Siyonizm'in uyduruk masallarını anlatıyor. BM şartı, devletlerin toprak bütünlüğünü, egemen eşitliliğini ve sınırlarının zorla değiştirilmemesini emreder. Bunu görmemiz lazım. Dolayısıyla "vadedilmiş topraklar" kavramıyla oluşturulan senaryolar, hukuken geçersiz ve meşruiyetten yoksundur. İsrail'i yönetenler kendi radikal anlayışlarını, faşist bir ideolojiye dönüştürmüş bir cinayet şebekesinden başka bir şey değil. Bu yönüyle Netanyahu, Hitler ile ideolojik açıdan adeta akrabadır. Böyle bir özelliği var. Nasıl Hitler, kaydettiği ilerlemenin etkisiyle kendini bekleyen hezimeti göremediyse, Netanyahu da aynı nihai akıbeti yaşayacaktır. Ben buna inanıyorum. İsrail, Müslümanlara, Hristiyanlara olduğu kadar Musevilere de zarar vermektedir. İsrail'in soykırımlarına karşı çıkan Musevilere kulak verdiğinizde Siyonizm'in nasıl tehlikeli bir ideoloji olduğunu net bir şekilde görürsünüz. Siyonist İsrail, illa bir yerle irtibatlandırılacaksa o, terörizm ve faşizmdir. İsrail, inancımıza göre bizim peygamberlerimiz olan Hazreti Musa ve diğer peygamberlerin mübarek hatıralarını ve taşıdıkları ilahi mesajları kirletemez. İslam dünyası, peygamberlerine yönelik bu alçak saldırıya ilimle, irfanla karşılık vermelidir. İslam ülkelerinin kendi aralarında güvenlik, iş birliği, istihbarat paylaşımı ve kriz yönetimi mekanizmaları geliştirmeleri de hayati önemdedir. Ben özellikle Peygamberimizin 'Ey Allah'ın kulları kardeş olun' çağrısına uyarak kardeşliğimizi pekiştirelim diyorum."
SORU: Şam yönetimiyle SDG arasındaki entegrasyon süreci ne durumda? Türkiye, bu sorunun barışçıl bir şekilde çözümü konusunda bir inisiyatif yürütüyor mu? Günün sonunda bu işin nereye varması bekleniyor?
"Suriye'de dengeleri değiştirmiştir"
Şu anda Suriye'de birlik ve beraberliğin sağlanması ve kalıcı barışın ülkenin her köşesinde hakim olması tabii ki bizim Türkiye olarak en büyük arzumuzdur. Bunun için Suriye halkının yanında durmaya devam ediyoruz. Suriye Cumhurbaşkanı Sayın Ahmed Şara ile bir görüşmemiz oldu. Onunla da bu konuları etraflıca ele aldık. Suriye Demokratik Güçleri konusunda bizim onlara yönelik mesajlarımız da belli. Suriye Demokratik Güçleri ile Şam yönetimi arasındaki entegrasyon arayışları Suriye'nin toprak bütünlüğü açısından önemli bir adım. Zaman zaman Suriye yeniden tek yürek ve tek yumruk olmasın diye kışkırtmalar yaşanıyor. Suriye'de şu anda uluslararası diplomasiyle yerel dinamiklerin iç içe geçtiği karmaşık bir süreç var. Biz burada kesinlikle Suriye'yi yalnız bırakamayız. Onun için de ilgili arkadaşlarım başta Dışişleri Bakanım, İstihbarat Başkanım, Suriye ile sıkı bir diyalog içerisindeler. Suriye'de artık eski zamanlar geride kaldı. Şimdi Suriye'de yeni bir dönem başladı. Ancak biliyorsunuz güneyden İsrail, Suriye'yi sıkıştırıyor, yıpratmaya çalışıyor. Oradan "böl, parçala, yönet mantığıyla" bir şeyler koparmanın gayreti içerisindeler. Tüm bunlara rağmen Suriye'de herkesi kucaklamayı önemseyen bir yönetim şu anda iş başında. Bu, Suriye'de dengeleri değiştirmiştir ve bunu şu anda hazmedemeyenler var. Herkesin bu yeni durumu iyi anlaması, adımlarını buna göre atması en doğru, en basiretli ve Suriye'nin şartlarına en uygun yol olacaktır. Şimdi ben sizlere de sormak isterim. Barış ile hep beraber kazanmak varken çatışmayla kaybetmek niye? Bunun üzerine duralım. Provokasyonlara kapılmadan, yanlış yollara sapmadan, Müslüman kanından beslenenlerin oyunlarına gelmeden, ilerlememiz şart. Biz, hiçbir ayrım yapmadan tüm Suriyelilerin yanındayız. Özellikle başta Dışişleri Bakanım olmak üzere İstihbarat Başkanım çok sıkı bir diyalog ve ilişki ile Suriye'nin yönetimindeki muhataplarıyla sık sık görüşmeler yapıyorlar. Bu görüşmeleri de sürdürecekler. Sonunda kazanan inşallah inanıyorum ki Suriye olacaktır, bütün bölgemiz olacaktır.
SORU: Benim sorum Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile ilgili. Ekim ayında Cumhurbaşkanlığı seçimi var. Seçim sonuçlarının Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki kazanımları ve iddiaları konusunda riskler taşıyıp taşımadığı hususunu nasıl değerlendirirsiniz?
"KKTC'nin varlığına güvence sağlamaktadır"
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti egemen bir devlet olarak bağımsız yargısı gözetiminde inşallah seçimlerini gerçekleştirecektir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bizim kardeşimizdir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin hak ve menfaatlerini kendi hak ve menfaatlerimiz olarak görüyoruz. Buna el uzatılmasına da müsaade etmeyiz. Türkiye, uluslararası hukuk zemininde ve Birleşmiş Milletler kararlarında meşru şekilde tanınan garantörlük haklarına sahiptir. Bu haklar hangi siyasi parti iktidara gelirse gelsin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin varlığına ve Doğu Akdeniz'deki deniz yetki alanlarına güvence sağlamaktadır. Kıbrıs Adası yıllarca bölgesel ve küresel güçlerin oyun alanı olmuştur. Yakın tarih, oynanan oyunların ne kadar kanlı olabileceğini göstermiştir. Kimse Kıbrıs Adası üzerinde yeni acıları ortaya çıkartacak oyunlar kurmamalıdır. Ne biz, ne Kıbrıs Türk halkı yaşadıklarını unutmuştur. Acılarla dolu hafızalar taptazedir. Benzer acıları bir daha kimse Kıbrıs Türkü'ne yaşatamaz, biz buna izin vermeyiz. Ben Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti seçimlerinin hayırlı olmasını temenni ediyorum.
SORU: Türkiye'nin son aylarda Libya'nın doğusunu kontrol eden Hafter yönetimiyle ilişkilerinde olumlu yönde belirgin bir ilerleme olduğunu görüyoruz. Bingazi yönetiminin Türkiye'nin Trablus'la imzaladığı deniz yetki alanları anlaşmasını onaylayacağına yönelik güçlü bir beklenti de var. Buna karşılık Yunanistan'ın Hafter yönetimine baskısı da ortada. Sormak istediğim soru şu: Hafter'in Türkiye ziyareti gündemde mi? Bingazi'nin anlaşmayı imzalamasını bekliyor muyuz?
"Libya'da yapıcı bir diyalog tesis edilmeli"
Hafter'in oğlunun istihbaratımızla teması olduğu gibi zaman zaman Dışişleri ile de diyaloğu var. Yani bizden kopuk bir durumları zaten yok. Biz Libya'da Doğu ile Batı arasında yapıcı bir diyalog tesis edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Libya'nın egemenliğini, toprak bütünlüğü ve siyasi birliğinin korunmasını istiyoruz. Adımlarımızı da bu amaçlar doğrultusunda atıyoruz. Sürecin başından itibaren meşru Trablus hükümetine desteğimizi verdik. Ancak son dönemde izlenen politikalar sadece Trablus'a değil, Libya'nın doğusuna da diplomatik kanallar açılması yönünde gelişti. Bu, çok boyutlu diplomasi çabalarımız, Türkiye'nin bölgesel vizyonunun, barışa ulaşmadaki amacının bir yansımasıdır. Libya'da siyasi sürecin adil, muteber ve şeffaf seçimler yoluyla ilerletilmesini bekliyoruz. Libya'nın huzura ve istikrara kavuşmasını engellemek isteyenler, tabii ki olacak. Biz de Libya halkının yanında olmaya, diyalog zeminini güçlendirmeye devam edeceğiz. Bingazi yönetiminin de Türkiye ile Trablus arasında imzalanan deniz yetki alanları anlaşmasını onaylaması uluslararası hukuk açısından büyük bir kazanım olacaktır.